Anladın ki iki dakika içinde ölüyorsun.
Aklına ilk ne gelir?
Hay Allah, gördün mü yatağı toplamadım!
Heey! Ölüyorsun, duymadın herhalde?
Ortalık da çok dağınık...
Bu mudur akla gelecek olan?
Akşamdan kalan bulaşıklar öylece duruyor.
En önemlisi, daha donumu değiştiremedim.
•
Var mı böyle bir şey?
Var!
Vallahi de var, billahi de var.
Ölümü nasıl karşılayacağımız bile öğretildi.
"Elalem ne der!"
Elalemle doğduk, elalemle ölüyoruz.
•
Kızım yatağını toplamadan sakın dışarı çıkma.
Neden anne?
Ne olur, ne olmaz, bir gören olur.
Kızım donunu değiştirmeden yola çıkma?
Neden anne?
Ne olur, ne olmaz bir gören olur?
Ya, anne kim gelir de yolda benim donuma bakar?
Ya bir kaza geçirirsen, hastaneye kaldırırlarsa, Allah gecinden versin daha beteri olursa...
Ee olsun!
Ama elalem ne der?
Koskoca Rukiye hanım kızına bir yatak yapmayı öğretememiş demezler mi?
Doğru ya, derler.
•
İnsanlar gerçekten bunu derler mi?
Yeni ölmüş birinin yatağının dağınıklığını görüp "vay paçoz vay" der misiniz?
Donuna bakıp, "bilmezdim senin böyle sidikli olduğunu" da der misiniz?
Siz demeseniz bile size denmesinden korkarsınız.
İşte her şeyin özü bu!
Başkalarıyla yaşıyoruz.
Başkalarıyla doğup, başkalarıyla ölüyoruz.
Onların düşünceleri bizim aklımızı esir alıyor.
Düşüncelerimizi, duygularımızı birileri kodlayıp içimize yerleştiriyor.
Sen sen olmaktan çıkıp, ölüm anında donuna kilitlenmiş bir paronayak olup çıkıyorsun piyasaya.
Tez elden, birilerinin ürünü olma halinden çıkıp, aklımıza sahip çıkmamız lazım.
Yoksa ömrünüz don yıkamakla geçecek, haberiniz olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder