10 Ağustos 2011 Çarşamba

Şiir, Bazen Durdurur Zamanı!

Gönderilen Resim


Sattım düşlerimi bir eskiciye,
Karşılığında kirli bir tebessüm aldım
Oysa ki ne çok tablom vardı duvarlara çakılı
Her biri ayrı bir rüyaya tabirlik yapan ne çok misketim vardı
emeğimle kazandığım...

Hepsi uçtu elimden ılıman iklimlere kanat çırpan kuşlar misali
Giderken bir elveda bile demeden.

Sattım hayallerimi merdivenlere,
Karşılığında izinsiz inmenin sözünü aldım
Oysa ki ne çok anım vardı üzerine yalın ayak bastığım
Pazartesi günleri, arap sabunu kokusuyla karşılandığım basamaklara
çamurlu pabuçlarımla iftira atmaktan ne çok zevk alırdım
Sessiz bir ahtı arkamdan uğuldayan
Uyumakta direnen bir bebeğe söylenen ninni gibi
Kim bilir kaç kişi geçti üzerlerinden..
Murat Araf Sönmez

Gönderilen Resim


SON AŞIK

Hasretinle geçiyorken bu gençlik çağım,
Ey sevdiğim, ben ümitsiz değilim gene
Ak düşünce saçların kumral rengine
Kollarında son aşıkın ben olacağım.
Ey başında şimdi sevda rüzgarları esen,
Böyle her gün yollarımdan geçsen de süzgün
Sen benimsin büsbütün terk olunduğun gün ...
O mukadder günü, bilmem, düşündün mü sen?

Ben bir beyaz saçlı aşık, sen bir ihtiyar ...
O gün bana yalaşırken ey ilahi yar,
Esirgeme gözlerimden bir son buseni,

Kirpiğinden yavaş yavaş bir damla aksın,
Çünkü, ruhum, sen de o gün anlayacaksın
Ki hiç kimse benim kadar sevmemiş seni!
F. N. ÇAMLIBEL

Gönderilen Resim

ÇOK SEVMEK
Bizi kandıran o şarkılar, o mavi gece
O sıcaklığı beyaz ellerin, o ilk bakış
Sebepsizliğin sebep olduğu şafak vakti
O çok sevmek gecelerde o çaresiz aldanış.
Uzayan saçlar, alnında avuçlarımızın
İşte o, insanın bir yerde, aşka boyun eğmesi
Kırılmak, bölünmek, o hep bütünlenmek
O çok sevmek, tenin bir başka tene değmesi.
Yanmak mı o eski çağlarda yanmak
Kül olup savrulmak rüzgara karşı
İlk kesilmişliği mağrur ellerimizin
O çok sevmek, kanımızın o ilk akışı.
İşte pınarlar, testiler, ırmaklar, çeşmeler
Kanlı avuçlarla içmek aşkı kanmadan
O kıyılarımızdaki denizin ilk coşkunluğu
O çok sevmek büyütmek onu hep, orada o zaman

Kazımak ulu ağaç gövdelerine adımızı
Yazmak her şeyi bir bir kumların üstüne
O her işkenceye mahkum olmuşluğumuz
O çok sevmek, daha çok sevmek günden güne.

Öyle delicesine, öyle korkunç, öyle çılgın
O çok sevmek o yanardağ, o ateş, o yangın...
Ü.Y. OĞUZCAN

Gönderilen Resim


GÖZLERDE SEVİŞMEK
Seninle yaşanacak bir aşkın öyküsünü
Bir giz gibi derinden dün yaşattı gözlerin
Sunduğu sevinçlerle o eşsiz bahar günü
Yemyeşil bir adaktı, bir murattı gözlerin.
Acılar uzaklarda, mutluluklarsa yakın
Bir kaç saat içinde kaç yıldı yaşattığın
Gözlerime sevgiyle bakarken, bana aşkın
Ölümsüz olduğunu hatırlattı gözlerin.
İçimde tek sen vardın, düşüncemde yalnız sen
Birbirimizden uzak yaşadığımız o
en güzel yıllarımızı elemle düşünürken
Hem ağladı sessizce, hem ağlattı gözlerin.
Ü.Y. OĞUZCAN



Gönderilen Resim

İMKANSIZ ŞEYLER
İmkansız olan şeyler vardır bilirsin
Yaşlanmamak gibi, ölmemek gibi
Ve seni sevmemek cigan gözlüm
Mümkün değil ki...
Çıkarıp atamam içimden
Neyleyim yer etmişin bir kere
Ne zaman elime bir kağıt alsam
Siner güzelliğin kelimelere
Yumsam gözlerimi seni seyrederim
Devamlı bir musiki kulaklarımda sesin
Mevsimler seninle başlar, seninle biter
Yıl oniki ay benimlesin.

Ne zaman bir gemi görsem limanda
Alıp başımı seninle gitmek isterim
Umurumda değil bu oyunlar, bu düzenler
Anlasana; seni arıyor ellerim.

İmkansız düşünmemek gecelerce seni
Ve sevmemek ömür boyunca, bir gün değil
'' Başka çaremiz yok, beni unut! '' demiştin
Mümkün değil cigan gözlüm, mümkün değil.
Ü. Y. OĞUZCAN


Gönderilen Resim

BEN EYLÜL SEN HAZİRAN
Bir eylüldü başlayan içimde
Ağaçlar dökmüştü yapraklarını
Çimenler sararmıştı
Rengi solmuştu tüm çiçeklerin
Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı
Katar gidiyordu kuşlar uzaklara
Deli deli esiyordu rüzgar
Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa
Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar

Neydi o bir zamanlar
Sevmişliğim, sevilmişliğim
O heyheyler, o delişmenlikler neydi
Ne bu kadere boyun eğmişliğim
Ne bu acıdan korlaşan yürek
Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım
Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne
Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım

Beni kötü yakaladın haziran
Gamlı, yıkık eylül sonuma
Bir ilk yaz tazeliği getirdin
Masmavi göğünle
Cana can katan güneşinle
Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
Çiçekler açtı dokunduğun
Çimler büyüdü yürüdüğün
Ve güller katmer oldu güldüğün yerde

Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi
Oldurduğun yemişlerin ağırlığından
Dallarım yere değiyor
Güneşi batmadan saçlarının
Bir dolunay doğuyor bakışlarından
Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma
Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık
Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan
Ölebilirim artık

Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse
Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma
Baksana; parmak uçlarım ateş
Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden
Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
Benimle meydan oku her çaresizliğe
Benimle uyu, benimle uyan
Birlikte varalım on üçüncü aylara
Ü.Y. OĞUZCAN


Gönderilen Resim


ALIŞKANLIK
Gitgide alışıyorum sana....
Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz...
Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin...
Yanımda olduğun zamanlar; sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor,
Alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun...
Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan...
Alışkanlıklar daima korkutur beni...
Düşün ki ben yaşamaya bile alışkın değilim...
Kendimi kendime alıştıramadım yıllardır...
Fakat şimdi sana alışıyorum...
Alıştıkça özlemim artıyor, daha yoğunlaşıyor.
Yalnız içimde garip bir korku var.
Sana alışmaktan değil seni kendime alıştırmaktan korkuyorum...
Bir gün sana şimdi verdiklerimden daha güzelini
Daha değerlisini verememekten korkuyorum...
Bir gün ansızın ölmekten ve seni, bana olan alışkanlığınla
Yapayalnız bırakmaktan korkuyorum...

Oysaki her zaman ve günün her saatinde
Yanında olmalıyım senin... Bana alışmış olmaktan
Pişmanlık duyacağın bir dakikan bile olmamalı...
Bütün zamanlarını zamanlarımla karıştırıp
Emsalsiz bir zaman bileşiminde yaşatmalıyım seni...
Uykularda bile aynı rüyayı görmeliyiz.
Her şeyin ve her zevkin yarısı senin olmalı, yarısı benim...
"Bana alış" demeyeceğim... Nasıl olsa alışacaksın bir gün...
Şimdi çirkinliğimde güzellikler bulan gözlerin,
O zaman en güzeli görecek bende! Alışkanlığınla,
Sevginle yepyeni bir "ben" yaratacaksın benden!

İlk defa sevilmenin ürpertileri içindeyim inan.
Sevgimle mukayese edebileceğim tek şeyi beni sevmende buldum...
Ömrümde kimse bana sevmenin gerekliliğini öğretmedi.
Kimseden sevgisini istemedim, verdiler almadım.
Bencildim bir zamanlar, sevmek benim hakkım diyordum.
Oysaki şimdi bir zamanlar hiç sevmemiş olduğumu
Kendi kendime biraz da utanarak itiraf ediyorum.

Asıl büyük sevgiyi seni sevmekte buldum ve sevgim
Senin sevginle değerleniyor, ayrı bir anlam kazanıyor...
Sevgin olmasaydı değersiz bir cam parçasıydım.
Sevginle bir aynayım şimdi. Bana bakanlar baştanbaşa
Seni görecekler içimde...
Bir zincirin iki halkasıyız seninle anlıyor musun?
Aynı kadehte karışmış iki içkiyiz.
İki kelimeyiz seninle birbirini tamamlayan.
Her yerde iki olduğumuz için bir bütün haline geliyoruz durmadan...

Alışkanlığım devamlı sana çekiyor beni...
Durup durup dudaklarını öpmek geliyor içimden...
Saçlarını okşamak geliyor, ellerini tutmak geliyor...
Kokunun tenime sindiğini hissediyorum geceleri...
Teninin dudaklarımda eridiğini hissediyorum...
Boynunun en güzel yerini benden başkası bilemez artık...

Seni kimse benim kadar benimle bir bütün olduğuna inandıramaz....
Gitgide bu alışkanlığın içinde kaybolduğumu hissediyorum...
Beni yaşadığım zamanın dışına çıkarıyorsun.
Bir gün tarih öncesinde yaşıyoruz , bir gün bulutların üstünde...
Uzun süren bir baygınlık sonrasının o anlatılmaz baş dönmesi içindeyim...
Bütün merdivenler birbirine eklendiği zaman seninle vardığım yüksekliğe erişemez...
Açılmış bütün kuyuların derinliği içimde seni bulduğum yer kadar derin değil...
Alışkanlık kozasını ören bir ipekböceği gibi gitgide tamamlıyor bizi.
Emsalsiz bir oluşun içinde yuvarlanıyoruz.
Korkunç bir yangın başladı yüreklerimizde.
Özlem, kıskançlık, arzu ne varsa içimizde hepsi birdenbire tutuştu.
Alev almayan bir yerimiz kalmadı.
Alevlerimiz muhteşem bir kızıllığın içinde yıldızlara kadar uzanıyor.
Hiç bir su, bu ateşi söndüremez artık.
Nehirle, denizler boşalsa üstümüze hiç sönmeyeceğimizi biliyorum.
Bu yangın biz birer kor haline gelinceye kadar sürecek.
Önce bakışlarımız alıştı birbirine, sonra parmak uçlarımız...
Bu oluş tamamlandığı anda yeryüzünde bizden güçlüsü olmayacak!
En mutlu olduğumuz yerde en güçlü de olacağız seninle...
Bu bir sonun değil bir varoluşun başlangıcıdır.
Geçmişteki tüm alışkanlıkların bana alışmanı önleyemez artık...
Ü.Y. OĞUZCAN



Gönderilen Resim


UNUTULMAYANLAR

Biliyorum, unutamayacaksın!
Ağır ağır geçecek mevsimler,
Bir bir ağaracak saçının telleri
Solacak albümde eski resimler.

Beni hatırladıkça için ürperecek,
Boşanan gözyaşlarını tutamıyacaksın.
Boşuna zorlama kendini, sevdiğim;
Biliyorum, unutamayacaksın.

Ve biliyorsun, ben de unutamayacağım,
Eskimeyecek içimde sana ait ne varsa
Şöhretmiş, servetmiş herşey geçiyor, inan
Dostluklar ve sevgiler kalıyor, kalırsa.

Sen benim gökyüzümdün, denizim, toprağımdın,
Şimdi bir hatıra olamazsın belirsiz, uzak
Biliyorsun bazı şeyler vardır elimizde olmayan
İşte öyle imkansız birşey seni unutmak.

Zannetme ki her şey bitti sevdiğim;
Bir gün yeşerecek şu sararmış yapraklar.
Ve bundan sonra kim severse dünyada;
Seni ve beni hatırlayacaklar.

Ü.Y. OĞUZCAN



SEVİ ŞİİRİ
Ben senin en çok sesini sevdim

Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran, sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili



Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak


Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil

Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman

Ben senin en çok davranışlarını sevdim
Güçsüze merhametini, zalime direnişini
Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini

Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini

Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...
Ü.Y. OĞUZCAN


Gönderilen ResimİMKANSIZ AŞK



Falcı kadın yalan söylüyor yalan
Bizi birbirimiz için yaratmış Tanrımız
Nasıl mümkün değilse
Yıldızları toplamak gökyüzünden
Öylesine imkansız bir şey aşkımız

Kurudu gölgesinde oturduğumuz ağaçlar
Bahçelerde sevdiğin çiçekler kalmadı
Sadece hatıralarda ebedi olan
Vazgeçemediğimiz, unutamadığımız
Onlar bile bize yar olmadı

Unut benden kalan ne varsa
Unutmak tesellidir yalnızlığın
Güneşi bir kadeh şarap gibi içip
Delicesine sarhoş olmak
En güzel tarafı imkansızlığın

Ümitlerimiz fırtınalı denizler ortasında
Bir hurda teknedir şimdi
Dalgalar dünden daha zalim
Rüzgar daha hoyrat
Ne bulut var ufuklarda ne gemi

Mevsimler toz pembe değil
Gündüzler gecedir, geceler zindan
Güneşin doğmasını beklemek boşuna
Boşuna artık medet ummak
Taş kalpli zamandan

İnan ki! Kırılmış bir ayna gibi
Paramparça, kırık dökük aşkımız
Çaresizliğin, ümitsizliğin türküsü
Türkülerin en içlisi, en hüzünlüsü
Büyük aşkımız

Ü.Y. OĞUZCAN

Gönderilen ResimKARANLIKLAR ÜSTÜNE



Artık hiç sabah olmayacak yavrum
Çok uzun sürecek bu siyah gece
Ta zaman durunca, ömür bitince
Alış karanlığa, gözlerini yum
Artık hiç sabah olmayacak yavrum

Bilirim bu mor sükutu bilirim
Beyaz olmalı geceler, bembeyaz
Karanlıklar üstünedir şiirim
Bilirim, bu mor sükutu bilirim

Dağlar gibi deryalar gibi sonsuz
Karanlık, karanlık ölümden beter
Bir yol ki hayatla beraber biter
Taştan bir sükut ki hissiz ve ruhsuz
Dağlar gibi deryalar gibi sonsuz

Artık hiç sabah olmayacak yavrum
Bitkin gözlerime son bir defa bak
Bir daha o yerden gün doğmayacak
Bu mor gecelerde kayboldu ruhum
Artık hiç sabah olmayacak yavrum...
Ü.Y. OĞUZCAN


BEKLEYENLER İÇİN
Bir ayak sesi duymayayım
Kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye
Bir sarı saç görmeyeyim
Yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum
Her şey bana seni hatırlatıyor
Gökyüzüne baksam
Gözlerinin binlercesini görürüm
Bir rüzgar değse yüzüme
Ellerini düşünmeden edemem
Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer
Tadı senden gelir
Yediğim yemişlerin
İçtiğim içkilerin
Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı
Bu emsalsiz hüzün
Seni beklediğim içindir

Resmine bakamaz oldum
Uykulardan korkuyorum artık
Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan
Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor
Şu ayna karşısında güzelliğini seyretmeni
Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada

Ve şu saat geldiğin anda
Durabilir sevincinden
Zaman çıldırabilir
Çünkü benim dünyamda
Ölümsüzlük, seni sevmek demektir.

Bir çocuk doğmayı bekler
Bir ağır hasta ölmeyi
Bitkiler yağmur ve güneşi bekler
Yalnız bir kadın sevilmeyi
Ve düşün ki bir adam
İçinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi
Seni bekler
Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi

Sen gelinceye kadar
Pencerem kapalı duracak
Rüzgar gelmesin diye
Artık perdeleri açmayacağım
Gün ışığı girmesin diye
Sonra kahrolacağım
Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta
Ve günlerce gecelerce haykıracağım
Nerdesin diye, nerdesin diye

Bir gün bu kapıdan sen gireceksin
Biliyorum
Er geç bu bekleyişin bir sonu gelecek.
Yıllarca sonra
Öldüğüm gün bile gelsen
Bütün bu bekleyişlerimi ve öldüğümü unutup
Çocuklar gibi sevineceğim
Kalkıp sarılacağım ellerine
Uzun uzun ağlayacağım
Ü.Y. OĞUZCAN

Gönderilen Resim

AYRILANLAR İÇİN
Yollarımız burada ayrılıyor
Artık birbirimize iki yabancıyız
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet her şeyi unutmalıyız

Her kederin tesellisi bulunur, üzülme
İnsan ne kadar sevse unutabilir
Mevsimler, gelir geçer, yıllar geçer
Sen de unutursun bir gün gelir

Hiç yaşamamışçasına, hiç sevmemişçesine
Unutursun o günlerimizi, gecelerimizi
O günlerce gecelerce sevişmelerimizi

Her şeyi evet her şeyi unutabilirsin
Hatta bütün yazdıklarımı satır satır
Kalırsa, içinde bir derin sızı kalır
Ü.Y. OĞUZCAN

Gönderilen Resim

BEN SENİ SEVDİM Mİ
Ben seni sevdim mi? Sevdim, kime ne
Tuttum, ta içime oturttum seni
Aldım, okşadım saçlarını, öptüm
İçtim yudum yudum güzelliğini

Ben seni sevdim mi? Sevdim elbette
Bendeydi özlemlerin en korkuncu
Çıldırırdım sen ne kadar uzaksan,
Aşk değil, hiç doymayan bir şeydi bu

Ben seni sevdim mi? Sevdim doğrusu
Sevdikçe tamamlandım, bütünlendim
Biri vardı ağlayan gecelerce
Biri vardı sana tutkun; o bendim

Ben seni sevdim mi? Sevdim en büyük
En solmayan güller açtı içimde
Ömrümü değerli kılan bir şeydin
Sen benim bozbulanık gençliğimde

Ben seni sevdim mi? Sevdim, öyle ya
Bir çizgiye vardım seninle beraber
Ve bir gün orada yitirdim seni
Ben seni sevdim mi?
Sevdim, ya sen beni?
Ü.Y. OĞUZCAN

Gönderilen Resim

"mülk gibi söz de, ne senin, ne benim.
cümle gibi aşk da, ne senin, ne benim.
söz de, aşk da,
ne senin, ne benim.
bir yaz sabahına doğan ve su değdiğinde kokusunu salan kırmızı sardunya,
ağustos göklerinde başımın üstünden geçen bulut,
mayıs gülü,
ışıklı nisan yağmuru,
ne kadar allah'tansa;
mülk gibi söz de ve aşk da o'ndan.
'sen' tahtına yazıcı kimi oturtsa da;
beşeri bir sevgili ya da cismani bir aşk gibi görünen,
hiçbir yol o'ndan özgeye çıkmıyor aslında,
gönül tahtına o'ndan özge sultan olmuyor.
değil mi ki her şey o'ndan;
gidecek yer yok o'ndan başka,
gelinen yer yok o'ndan başka..."
Nazan Bekiroğlu

Gönderilen Resim


BİR FOTOĞRAFA 
Karşımdasın işte...
Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
Tıkandığım o an,
Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
Aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
Bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
bitti artık hepsi...

Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
Bakış açım belli oldu yine.
Geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
Dağlara çarptım her esişimde.
Yollara küfrettim her gidişinde.

Demiştim sana hatırlarsan:
Önemli olan zamana bırakmak değil,
Zamanla bırakmamaktır.
Şimdi bana, geçen o zamanın
Unutulmaz sancısı kalır

Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim.
Nazım Hikmet Ran


Gönderilen Resim


" eski bir aynada çoğalıyordum. birden
on, onken yirmi; büyüyor kalabalığım.
fırıncı, demirci, sabuncu, meyhaneci;
deniz ben, sokak ben, ağaç ben, yalnızlık ben.
kendimi içiyordum bardaktan, kendimi
dişliyordum elmada. yat kalk, uyu uyan
çevreye serptiğim benler içinde ben
sonra gün battı, morardı dağların ardı.
bir kus öttü ovada, başka bir hamurda,
aynamızda ay ışığı gibi yansıyan."
O. Rıfat


Gönderilen Resim

Ey hayat, 
sen  şavkı sularda bir dolunaysın
Aslında yokum ben bu oyunda,
Ömrüm beni yok saysın…
 
Yaşam bir ıstaka;
gelir vurur ömrünün coşkusuna.
Hani tutulur dilin,
konuşamazsın…

Tırmandıkça yücelir dağlar.
Sen mağlupsun, sen ıssız
ve kalbinde kuşların gömütlüğü;
tutunamazsın!

Eloğlu sevdalardan dem tutar,
aşk büyütür yıldızlardan;
senin düşlerin yasak,
dokunamazsın...

Birini sevmişsindir geçen yıllarda.
Açık bir yara gibidir hâlâ.
Hâlâ ne çok özlersin onu,
ağlayamazsın… 
Y. Odabaşı


Gönderilen Resim

Bir gün çekip gitmek istediğinde,
anıların valize sığmayacak…
kim bilir belki de tam tersi,
bir valizi bile dolduracak kadar anının olmadığını göreceksin…

Fotoğraflarını alacaksın yanına…
tuhaftır fotoğraflar…
sanki bütün fotoğraflar, insanların hep mutlu zamanlarında çekilmiş gibidir…
hep gülümser insanlar… içten yada zoraki ama hep gülümseme vardır yüzlerinde…
aşk duyduğun insanların fotoğraflarına bir kez daha bakıp, onları da koyacaksın fotoğraflarının arasına….
aşklarını götüremesen de , fotoğraflarını da taşıyabileceksin uzaklara…

Elbiselerini alacaksın yanına…
eskimiş olsalar bile çok sevdiğin ve sana çok yakıştığını bildiğin elbiselerin…
bilirsin insan eskise bile daha çok sever bazı elbiselerini, teninin bir parçası gibi olur…
tıpkı en sevilen ve en eski yüzlerin, insanın teninin altında bir yerlerde saklı olması gibi…
yeni elbiselerini dolabında bırakırken, bu umurunda bile olmayacak belki de..
ama en eski en sevdiğin yüzleri alacaksın yanına…
bir de en eski ve en sevdiğin elbiselerini…
Kitaplarını alacaksın yanına..
en parasız zamanlarında aldığın kitaplarını…
sahaflardan, yer tezgahlarından ve en pahalı kitapçılardan topladığın ve senin yerine hayatını sana anlatan kitaplarını…
en sevdiğin satırların altını çizdiğin, ama nerde kaldığını bilmek için köşesini dahi kıvırmaya kıyamadığın kitaplarını, asla geride bırakamayacaksın…
Yazdıklarını alacaksın yanına…
en çok gecelerde yazdığın, ama adına hep gün-lük dediğin yazılarını geride bırakamayacaksın…
günün birinde yazar olmak yada olmamak için yazdığın yazılarını bir araya toplarken, şöyle bir göz gezdireceksin yazdıklarına…
içinden geçenleri aceleyle karaladığın için, kendi yazın olduğu halde okuyamadığın küçük bir kağıt parçasını bile geride bırakmaya kıyamayacaksın…
Mektuplarını alacaksın yanına…
fotoğrafların kadar görüntü taşıyan, kahkahaların yalnızlıkların , hasretlerin, hüzünlerin kelime olup,ardında hep bir yüz sakladığı mektuplarını bırakamayacaksın ardında…
bazılarını zarfından çıkartacak ve belki onlarca defa okuduğun halde, bir kez daha okuyacaksın…
Fotoğraflarını , elbiselerini, kitaplarını, hediyelerini, yazdıklarını ve mektuplarını aslanda yanına, aşık olduğun ve sevdiğin hiçbir insanı yanında götüremeyeceğini ve onları geride bırakmak zorunda olduğunu göreceksin…

Bir gün çekip gitmek istediğinde, anıların valize sığmayacak…
valizine sığmadığı için geride bırakmak zorunda kaldığın anılarının olduğunu göreceksin, için burkulacak…
kim bilir belki de tam tersi, bir valizi dolduracak kadar bile anının olmadığını göreceksin…

İçin yine burkulacak…
Ahmet Savaş Özpınar/Anılar Valize Sığmaz


Gönderilen Resim

Senin gözlerinde çocuklar oynuyor; benim gözlerim, bir huzurevinin huzursuz dinginliğinde…

Senin göz bebeklerinden çığlık çığlağa çocuk kahkahaları yükseliyor; benim göz bebeklerimde, bir cami avlusunun terk edilmiş hüznü susuyor…

Sen bakma benim bu söylediklerime, her zamanki gibi benim kendimle konuşmalarım bunlar…

Bazen değiş tokuş ederdik gözlerimizi, Sen ilkbahar kokan bir ihtiyar, ben sonbahar kokan bir genç olurdum…

İkimizde bilirdik ki; bütün mevsimler birbirini içinde saklardı…

Tıpkı, bir üzümün çekirdeğinde hem sirkeyi hem de şarabı saklaması gibi…

Bir serüven olmak gerekiyor aşk için, tarife sığmamak…

Aslında ikimizin de tarifi yok; ne güzel…

Aşkın meali yok, tarifi yok, dizginleri yok; ne güzel…

Belki de Seni hiç tarif edemediğim için yoksun; ne güzel…

Ve ne güzelsin Sen…

Bir serüven olmak gerekiyor aşk için, tarife sığmamak…

Ben çocukluğumda evimizin duvarlarına hep resimler çizerdim…

Belki de bu yüzden sınırlanmış kağıtlara resim çizmeyi hiç sevemedim…

Ben Senin yüzünü hiç çerçeve içine almadım düşlerimde…

Yüzünü sevdiğim her şeye çizdim…

Şehri İstanbul’un denizine, gün batımına, lodosuna ve yüzyıllardır hiç değişmeyen siluetine…

Şehrin yüzü bile değişti ama Senin yüzün hiç değişmedi; ne güzel…

Bir serüven olmak gerekiyor aşk için, tarife sığmamak…

Evden kaçan bir çocuk olurdum bazen… akşam geç saatlere kadar, bir oyun parkında haşarılık yapardım…

Evden kaçmanın en güzel yanıydı, üşüyüp, evi özleyerek geri dönmek…

Ben Senden kaçtığım zamanlarda da hep üşüdüm, özledim ve tekrar sana döndüm…

Sadece Seni daha çok özlemek için, evden kaçan bir çocuk oldum bazen…

Evden Senin için kaçan bir çocuk olmak; ne güzel…

Bir serüven olmak gerekiyor aşk için, tarife sığmamak…

Aslında ikimizin de tarifi yok; ne güzel…

Aşkın meali yok, tarifi yok, dizginleri yok; ne güzel…

Belki de Seni hiç tarif edemediğim için yoksun; ne güzel…
Ahmet Savaş Özpınar

Gönderilen Resim



Yaşlılar adına konuşmanın tam zamanı

Kütükte yaşı yetmişlerin arasındayım.
Bir tekerlemenin çağrışımında
İnanıvermeyin işimin bittiğine.
Ne var ki dertlerimiz tasalarımız artıyor,
Yaş ilerledikçe.

Biz yaşlılar türlü nedenlerden
Kuşlarla birlikte uyanmak zorundayız
Saksıdaki karanfil bakım ister.
Tüm çiçekler, ağaçlar, parklar,
Yollar köprüler bakım ister.
Balıkçı barınağı, barınaktaki gemiler,
Gün doğmadan deniz fenerimiz,
Kıyılarımız, gökyüzü, bulutlar,
Bir uçtan bir uca esen rüzgar,
Bütün gün gözümüz üzerlerinde olmalı.

Bu arada torun torba çocuklarımız
Martılarla birlikte çoğalan...
Onlar da bakım ister kuşkusuz.
Erken de kalksak alaca karanlıkta
Hangi birine yetişebiliriz ki...

Biz yaşlılar için en önemlisi
Kuzeyden esen nemli rüzgarlar,
Karayel de önemli, gündoğusu da.
Raporlar yazılmalı, hava raporları,
Soğuk sıcak tüm dalgalar, akımlar,
Alçak basınç radyolarda, yüksek basınç,
Güneyden esen yellerle birlikte
Sisli puslu havalarda durulmalı.

Yaşlandıkça azıyor romatizmalarımız,
Bir günümüz bir günümüze uymuyor,
Artıyor ağrılarımız, sızılarımız,
Kapıyı kim vuracak belli olmaz,Kulağımız kirişte olmalı!

Rıfat Ilgaz

Gönderilen Resim

Gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız
göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır.
...
İki şehri var gecenin, biri gözümde
tütüyor, birinin dumanı üstünde yağmur
gibi çöken siste, bana bu uykusuz
şehri niye bıraktın, göze alamadığım
bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin,
gece değil istediğin hayli karanlık
bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak
hevesindesin! Gözlerini anlıyorum henüz
bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin;
gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız
göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır,
ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir,
öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak,
sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak
şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim:
Biri hepimizle gözgöze gibi hala uykusuz,
biri sis içinde kirpiklerine kadar açık,
bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum
konuşkan gözlerinde tek sözcük bile,
gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde
Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa şiir niye?

Gönderilen Resim

Aşk Öldü
...
Hiçbir şey yolunda gitmiyor
Hayatımda hiçbir şey gerçekten akışında değil
Önemsediklerimi kimse paylaşmazsa
kimsenin umrunda olmuyor
İnsanlar gözlerindeki korkuyla
itip geçiyorlar hayatımdan
Aşk öldü
Telefon çalıyor
ama kimse benimle konuşmayı düşünmüyor
Trafik hızlanıyor
ama kimse o kadar geç durmadı
Zeki arkadaşlar sonunda umursamazlar
İnan bana
Aşk öldü
Ve sanal gülümsemeleriyle plastik insanlar
Akıllarının arkasında sırlarını değişiyorlar
Plastik insanlar
Hiçbir şey yolunda gitmiyor
Hayatımda hiçbir şey gerçekten akışında değil
Bu korkunun kafamın içinde olup olmadığını
kimse umursamıyor
İnsanlar gözlerindeki korkuyla
itip geçiyorlar hayatımdan
Aşk öldü
Ve bize verdiğiniz tüm yalanlar
Ve tüm söylediğiniz şeylerKafamda rüzgar gibi esiyorlar

Gönderilen Resim
...
Bak! Gökte yay gibi uçan şu turnalara
Uçarlarken bir yaşamdan bir başkasına
Bulutlar da birlikte gidiyor onlarla.
Bulut ve turnalar
İkisi de aynı yükseklik ve aynı telaş içinde
Yerlerinde duramadan
Yan yana, kısacık uçtukları o güzel göğü
İkiye bölüyorlar.
her biri öbürünün salınışından başka bir şey görmeden
Aynı rüzgarı duyuyor.
Şimdi yan yana yatan bu çifti
Rüzgar boşlukta öylece sürükleyebilir.
Bu uyum bozulmadıkça
Uzun süre kimse onları ayıramaz
Yağmurlardan ve kurşunların vızıldadığı
Her yerden uzaklaşabilirler
Güneşin ve ayın altında küçücük hareketlerle
Birbirlerine sevdalı, uçarlar sonsuza.
Hey sizler, nereye? -Hiçbir yere. -Nereden? -Her yerden.
Soruyorsunuz, ne zamandır birliktesiniz?
Çok olmadı. -Ne zaman ayrılacaksınız? -Hemen.
İşte böyle bir anlık birlikteliktir, sevenler için seda.
Bertolt BRECHT

Gönderilen Resim
...
Böyle geldik,
Böyle gidiyoruz
Tebeşir yüzlü gülüşler gibi
Bayan Ölüm'ün gülüşü gibi
Politik maznzaraların yok oluşu gibi
Kaypak bir balığın,
kaypak bir avını beklemesi gibi
Bizler böyle geldik, böyle gidiyoruz.
Çok masraflı hastanelere gideriz
Oralarda ölüm çok daha ucuza gelir
Çok kazanan avukatlara gideriz
Suçunu kabullenmek daha ucuza gelir
Kodeslerin ağzına kadar dolduğu
Tımarhanelerin kapandığı bir ülkeye
Kitlelerin ahmakları
Zengin kahramanlara
dönüştüğü bir
ülkeye doğru gidiyoruz.
Böyle geldik
Böyle yaşamaktayız
Bu yüzden ölmekteyiz
Kısırlaştırılmış, dışlanmış,
Sırf bu yüzden.
Parmaklar tepkisiz
Tanrı'yı göstermekte
Parmaklar içkiye,
haplara ve tozlara uzanmakta
Bu hazin, ölüdürücü
yerde dünyaya gelmişiz
Sokaklarda gözler önünde işlenen
cinayetler cezasız kalmakta
Sokaklarda silahlarla
başıboş çeteler hüküm sürmekte
Ülke işe yaramaz hale gelmekte
Yiyecekler gittikçe azalmakta
Herkes elinde nükleer
güç bulundurmakta
Patlamalar habire dünyayayı sarsmakta
Radrasyonlu insanlar
radrasyonlu insanları yiyecek
İnsanoğlunun ve
hayvanların çürümüş
bedenlerinin kokusu
rüzgarla yayılacak
Daha önce benzeri görülmemiş
harika bir sessizlik geliyor
İşte böyle bir yere gelmişiz.
Güneş orada bir yerde saklanmış bir sonraki bölümü bekliyor.
Charles BUKOWSKİ / Dinosauria We


Gönderilen Resim
...
Ortalama insanda
Herhangi bir günde herhangi bir orduya
yetecek kadar ihanet,
nefret, şiddet
ve saçmalık vardır.
Ve cinayet konusunda en becerikliler,
Cinayet karşıtı vaaz verenlerdir.
Ve nefreti en iyi becerenler,
Sevmeyi vaaz edenlerdir.
Ve son olarak;
Savaşı en iyi becerenler,
Barış vaazı verenlerdir.

Tanrıyı vaaz edenlerin,
Tanrıya ihtiyacı var.
Barış vaaz edenlerin,
Huzuru yok.
Sevgiyi vaaz edenler,
Sevgisizdirler.
Vaaz edenlerden sakının.
Bilmişlerden sakıının.

Durmadan kitap okuyanlardan sakının.
Yoksulluktan nefret edenlerden,
Ya da gurur duyanlardan sakının.
Övgü göstermekte hızlı davrananlardan sakının.
Karşılığında övgü beklerler.

Sansürlemekte hızlı davrananlardan sakının.
Bilmedikleri şeylerden korkarlar.

Sürekli kalabalıkları arayanlardan sakının;
Tek başlarına bir hiçtirler.

Ortalama erkekten,
Ortalama kadından sakının.
Sevgilerinden sakının.

Sevgileri vasattır,
Vasatı aranır dururlar.
Ama nefretleri dahiyanedir.
Nefretleri seni beni,
Herkesi öldürebilecek kadar dahiyanedir..

Yalnızlığı istemezler.
Yalnızlığı anlamazlar.
Kendilerinden farklı herşeyi yoketmeye çalışırlar.

Sanat yaratamadıklarından,
Sanatı anlayamazlar.
Yaratma başarısızlıklarını,
Dünyanın beceriksizliğine yorarlar.

Kendileri tam sevemedikleri için,
Senin sevginin eksik olduğuna inanırlar.
Ve senden nefret ederler.

Ve nefretleri
Parlak bir elmas,
Bir Bıçak,
Bir Dağ,
Bir Kaplan,
Bir Baldıranotu gibi mükemmeldir.

En usta oldukları sanattır NEFRET!

Charles Bukowski

Gönderilen Resim
...
Gözlerin gözlerime değince
Felaketim olurdu, ağlardım
Beni sevmiyordun, bilirdim
Bir sevdiğin vardı, duyardım
Çöp gibi bir oğlan, ipince
Hayırsızın biriydi fikrimce
Ne vakit karşımda görsem
Öldüreceğimden korkardım
Felaketim olurdu, ağlardım
Ne vakit Maçka'dan geçsem
Limanda hep gemiler olurdu
Ağaçlar kuş gibi gülerdi
Sessizce bir cigara yakardın
Parmaklarımın ucunu yakardın
Kirpiklerini eğerdin, bakardın
Üşürdüm, içim ürperirdi
Felaketim olurdu, ağlardım
Akşamlar bir roman gibi biterdi
Jezabel kan içinde yatardı
Limandan bir gemi giderdi
Sen kalkıp ona giderdin
Benzin mum gibi giderdin
Sabaha kadar kalırdın
Hayırsızın biriydi fikrimce
Güldü mü cenazeye benzerdi
Hele seni kollarına aldı mıFelaketim olurdu, ağlardım.

A. İLHAN

*
...
Bana çok şey veren hayata teşekkürler
her açtığımda, beyazdan siyahı gökyüzünün derinliklerindeki yıldızlı görüntüyü
ve de insan kalabalıklarının içinden
sevdiğim insanı ayırt etmemi sağlayan,
iki göz verdiği için teşekkürler...
Bana çok şey veren hayata teşekkürler
gece ve gündüz demeden,
ağustos böceklerinin,
kanaryaların şarkılarını
çekiç ve motor seslerini,
köpek havlamalarını,
fırtınaları ve sevdiğimin narin sesini
bütün genişliği boyunca boyunca kaydeden şeyi, kulağı verdiği için teşekkürler

Bana çok şey veren hayata teşekkürler
haykırıp düşünebildiğim kelimeleri
anne, arkadaş, kardeş, yanan ışık gibi kelimeleri
ve sevdiğim insana giden ruhumun rotası gibi kelimeleri düşünüp ve açıklayabilmem için bana sesi
ve alfabedeki kelimeleri verdiği için teşekkürler
Bana çok şey veren hayata teşekkürler
onlarla şehirleri, göletleri,
deniz kıyılarını çölleri, dağları ve geniş düzlükleri ve senin evini, sokağını ve bahçeni gezdiğim yorgun ayaklarımın yürüyüşünü verdiği için teşekkürler
Bana çok şey veren hayata teşekkürler
yıkıntılardan ayağa kalkışı ayırabilmeyi şarkımı oluşturan, sizin şarkınızla aynı olan şarkıyı oluşturan, iki temel maddeyi; gülücüğü ve gözyaşını verdiği için teşekkürler
Herkesin şarkısı olan benim kendi şarkımı...
Bana çok şey veren hayata teşekkürler...

Gracias A La Vida / Mercedes SOSA

Gönderilen Resim

Gönderilen Resim

Gönderilen Resim

Gönderilen Resim

Gönderilen Resim

Gönderilen Resim

Gönderilen Resim

Gönderilen Resim