19 Ağustos 2010 Perşembe

Çocuk Olmak Güzeldi...


Çocuk olmak güzeldi. Masallarla uyumak,prens olacak hayaliyle kurbağaların peşinden koşmak, Aladdinin lambasını aramak güzeldi. Mutlulukla uyanmak güzeldi. Çocukluk umutları güzeldi. Sahip olduğumuz küçük şeylerle havaya uçabilmek,bir elma şekeriyle mutlu olmak güzeldi.
Küçük şeylere sahiptik, ama mutluyduk. Stressiz bir hayata sahiptik. Hayaller kurardık ve tüm hayallerin sınırlarını sonuna kadar zorlardık. Hep mutlu olacağımızı sanırdık. Yarın ne olacak diye sorunumuz yoktu. Hiçbir şeyi umursamazdık. Koşar,zıplar eğlenirdik. Bizimle ilgilenmediklerinde avazımız çıktığı kadar bağırır dikkatleri üstümüze çekerdik. Anne babamızın her zaman yanımızda kalacağını ve hep mutlu kalacağımızı sanırdık.

Ve yaşanan bunca güzelliklere rağmen hep büyümek istedik. Zaman neden çabuk geçmiyor diye üzüldük. Neden di bu büyüme özlemi bilmiyorum. Belki de özgür bir hayat yaşamak, istediğin her şeyi yapabileceğini düşünmekti.

Büyüyünce hayatın derin karanlıklarında kaybolacağımızı ve çocukluk umutlarımızın, mutluluklarımızın tozlu raflarda kalacağını ve o günleri arayacağımızı zaman ne çabuk geçiyor diye yakınacağımızı,hatta zamanla bile yarışacağımızı bilemedik. Tekrar küçük olamayı isteyeceğimizi BİLEMEDİK!


Keşke hiç büyümeseydim!

Keşke hiç uyanmasaydım beni uyutan masallardan. Ne güzeldi kırmızı başlıklı kızın, pamuk prensesin hikayesi.. Nasıl da özlüyorum hepsini masallara inanışımı nasıl da özlüyorum.

Bir zamanlar koşup oynarken düştüğümde dizlerimi kanatıyordu hayat şimdi ise kalbimi!

Acaba yine koşsam zıplasam etrafı dağıtsam,avazım çıktığı kadar bağırsam kimse görmeden koltukların tepesinde zıplasam da kimse kızmasa

Keşke hiç büyümeseydim!

Hayatın ne kadar zor olduğunu bilmeseydim. Keşke bebeğime sarılıp masallardaki prensesleri,prensleri hayal ederek uyusaydım da bu hıçkırark ağlamalarım olmasaydı.

Keşke kalbim bu kadar kırılmasaydı. Ben büyümeseydim!
O zaman görmezdi gözlerim etrafta dönen bunca oyunları
O zaman hissetmezdi kalbim bunca acıları.

Tertemiz kalbimizden öğrendik biz sevmeyi. Çocukluğumuzun saflığından öğrendik sevmeyi, sevilmeyi. Nerden bilebilirdik bunların çocuklukta kalacağını. Bu temizliğin saflığın büyüyünce kaybolup gideceğini.

Keşke hiç büyümeseydim diyorum!

Hayallerimiz böyle değildi bizim. Biz çocukluk saflığımızla hep mutlu olmayı hayal ettik. Rüzgarın bizi kum tanecikleri gibi savurup gitmesini istemedik. Oysa hayatın tekmesini yedi küçük yüreklerimiz. Zalime zulme yenildik hepimiz. Biz çocuk yüreğindeki saflığı taşımayı bilebildiğimiz halde kimse korumayı bilemedi.


BİZ HAYATA YENİLDİK
Ama o yıllara dönüş yok
Hayat denen karanlığın gölgesinde
Kimi zaman düşerek,
Kimi zaman dik yürüyerek
Kimi zaman nefes alarak,
Kimi zamanda almaya çalışarak,
Var olma savaşı vereceğiz.

VE,
DAHA DA BÜYÜYECEĞİZ...  Aylin AYDIN


* * *

Keşke hiç uyanmasaydım beni uyutan masallardan.. Ne zaman bitti o yollar, o ormanlar?

Peki ya, ne zaman yoruldu Aladdin lambasını ovmaktan?

Ne zaman vazgeçti yakışıklı prens yüz yıl uyuyan güzeli uyandırmaktan?

Daha uyanmamalıydım oysa..

Büyüdüm mü küstüm mü bir şeylere ne; inanmaz oldum o masallara.

Oysa ne güzeldi küllerinden yeniden doğan Anka kuşu..

Dinlerken hep kızdığım Kırmızı Başlıklı Kız...

Şimdilerde nasıl da özlüyorum hepsini.

Nasıl da özlüyorum masallara inanışımı..

.....

Keşke kalbim bu kadar kırılmasaydı da, ben olgunlaşmasaydım.

O zaman göremezdi gözlerim etrafta dönen bunca oyunları.

O zaman hissetmezdi kalbim ihanetleri, sadakatsizlikleri.

Bu aldanışlar da olmazdı o zaman, bu aldırışlar da!

Yaşam adına açılmış savaşlar da olmazdı!

Bu kazanma hırsı da!

Tertemiz bir dostluktan çaldık biz sevmeyi, nerden bilelim aşkın bize çarpacağını.

Avuçlarımıza battı kırıkları, akan kanlara öylece bakakaldık.

Bilseydik aşkın üzerimizde kırılacağını açarmıydık semaya ellerimizi.

Günlerce,
gecelerce gözyaşları biriktirdik satır aralarında.
Yasak dediler;
köşemize çekilip ağlamayı seçtik,
savaşmak yerine...
Oysa bir yerde bir umut vardı,
bilemedik...

Biz korkular biriktirdik dudaklarımızın buluştuğu noktada.

Cesaret diye bir şey vardı, ama biz kaçmayı seçtik direnmek yerine.

Keşke hiç büyümeseydim diyorum, keşke hiç büyümeseydim.

Bir gün kum tanecikleri gibi dağılacaktık biliyorduk, ama biz uzun zamanlar hayal ettik.

Rüzgarın çıkmasına dalgaların şahlanmasına çok var zannettik.

Oysa onları bile göremedi küçük yüreklerimiz. Biz kendi kendimizi yok ettik.

Korkularımız yendi bizim sevdamızı, daha ufacık meltemde kendimizi salıverdik.

Biz ne zamana, ne zulmete, ne de zalime yenildik.


Biz,
bir çocuk yüreğindeki saflığı sevdaya taşımayı bildiğimiz halde;
o çocuk kadar cesarete sahip olmayı bilemedik.

Biz sevdamızı alıp omuzlarımıza;
yollara düşmeyi,
sadece kendimiz olmayı bilemedik.

Oysa biz,
başbaşa kaldığımız gecelerde hayallerle neleri bilmiştik.

Biz..." güçlü olmayı " bilemedik.

**



Dışarıda kar...
Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki.
Kuzinenin üzerinde demir maşa...Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.
Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...
Sucuk lükstü.
Yumurta lezzetli.
Ekmek her zaman ekmek gibi...
Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında, boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım...

Dışarıda kar...
İçeride kanaat...
İçeride huzur...

Televizyon yoktu.
Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!
Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk.
Kestane közlemek bütün bir gecenin mutluluğuydu.
Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar...
Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası...

Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?
Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.
Çay da kokardı...
Domates de...
Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.

Dışarıda kar...
İçeride huzur...
Zam endişesi, doğal gazın kesilm e korkusu, yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi... Kimin umurunda...
Ne güzel cahildik.
Mutluluğun resmini çiziyorduk...

M. Başaran

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder