17 Ağustos 2010 Salı

Seni Seviyorum...

Seni sevmek, bir babayı, bir can yoldaşını hayatının sonuna kadar yanında olduğunu bildiğin güvenilir bir dostu, ilgiye ve şefkate doymayan çaresiz bir küçük çocuğu, ama en çok da tutkulu, kıskanç ve yüreği sonsuz maviliklere akan bir deli aşığı sevmek gibiydi.

Seni sevmek, bundan yıllar önce, seni bir idol gibi içimde büyütüp, hayranlığımın yavaş yavaş aşka dönüşünü ürkekçe gizleyerek...,

Sonra ansızın yollara düşüp, çocukluğumda kalbimde filizlenen sevdası senin aşkınla yeşeren bu kentin sokaklarında izini sürmek...

Hücrelerimle beraber çoğalan aşkını özgürce ve sınırsızca yaşamak için ailemin şefkatli ve anlayışlı kollarından sıyrılıp kanatlanmaktı.

Hayatın içinde seni barındırdığı her karesinde uzun uzun soluklar alarak, o günlük, o sıradan ayrıntılarını alabildiğince büyütüp, içinde kaybolarak severdim seni... Odanın içinde, varlığına yıllardır aşina olduğun bir eşya gibi sessizce kaybolarak, seni izlemek ve başının üzerinden sonsuzluğa akıp giden düş bulutlarında şekillenen herşeyi, şu yüreğimde senin için büyüttüğüm şiire mısra yapıp eklemekti seni sevmek...


Elin çaya uzanırdı...
Tenim dudaklarını özlerdi...
Bir sözüm şiirin olurdu...
Demlenirdik.


Çocuksu bir saflıkla tek vazgeçemeyeceğinin ben olduğuma kendimi inandırmaktı.

Sonra bir gün aşka açıldı yüreğinin sürgüleri;
Yıkıldı tabuların... Kırıldı zincirlerin... Uzağıma düştün...
Bu defa farklıydı, hissetmiştim. Yalnız bedenini değil, ruhunu da paylaşmaya başlamıştın bir başka kadınla...

Seni sevmek, benim yanımda, bir başka yürekle özlem giderirken, içimde kopan fırtınaları susturmaya çalışmak oldu sessizce...

Sonra sevmek, yavaş yavaş kayışını izlemek oldu avuçlarımdan...
Gittin...
Önce gözlerim öksüz kaldı yokluğunda.

Seni sevmek, bensiz akıp giden hayatına bir yabancı gibi uzaktan bakmak oldu çoktandır...
Sıkışıp kaldığım bu karanlık dehlizde, kendi kalbimde, yalnızlığımda, sensizliğimde, kendi aşkımla delirmek oldu seni sevmek...

Seni sevmek... Geceleri kokuna hasret yatağımda ter içinde uyanmak, kendimin bile affedemediği bir bencillikle, kalbindeki tek aşkın benimki olması için gözyaşları içinde Tanrı'ya yalvarmak oldu...

Şimdi, bu acıya bir son vermesi, kendisini terk etmesi, sonsuzluğa bırakıp gitmesi için birbirine yalvaran iki yüreğiz artık. "Ayazda iki yürek" gibiyiz...

Affet beni sevgili... Verdiğim sözleri tutamadım.

* * *

Seni yollarca, şehirlerce uzağından sevdim. Seni kelimelerce, şiirlerce yakınından sevdim. Seni dünya üzerinde sanki ilk kez benim için kalemi eline alıp da yazdığın mektuplarca sevdim. Seni umutsuzca, beklentisizce, hayallerce sevdim uzağından.

Seni sevmek, ait olduğun gökyüzünde seni özgür bırakmaktı.

Sevmek, ruhumun tek sahibi olan seni sahiplenmemeye kanaya kanaya razı olmaktı.

Arzuladığım ne varsa herşey karşılıksız kaldı bu hayatta.

Nasıl da telaşlı, nasıl da soluk soluğa yaşardık o kaçamak anları... Aşkımızın en karanlık, en gerçek, ama en yoğun anlarıymış onlar... Sensiz geçen gecelerde yüreğimde biriken kıskançlığın, öfkenin, kırgınlığın ve hasretin hummalı karanlığı, sana kavuştuğum anlarda sevinçten çıldırmanın eşiğinde tarifsiz bir hazza dönüşürdü...

Unutmanın en ağırı unutamadan unutmaktır. Seni sonsuza kadar kaybetmek kimlik değiştirdi ve unutmak oldu benim için. Seni unuttuğum yalanıyla hayatı kandırmaya çalışınca hayat hiç olmadığı kadar acımasız tokatlar indirdi yüzüme...

Sana dokunmak, sana kapılmak, sana tapmak yenilgiyi daha baştan kabul etmekti.

Sana dokunmak, sanki bulutlara öpücükler kondurmak gibiydi... Huzurla huzursuzluk, hasret ve kavuşma, aşk ve öfke, merhamet ve acımasızlık, kırgınlık ve bağışlama her şey ama her şey sevgimizin taşkın sularında birbirine karışırdı. İki kalbin bir ömre sığdırabileceği tüm duyguları biz o kısacık anlarda soluk soluğa yaşardık...

Seninle geçen zaman bir daha tekrarı olmayan, doğaçlama bir melodi gibi benim için... Sanki birlikte yazılmış kaderimizin sayılı dakikalarından an çalıyorum.

Öylece karşında oturup seni seyretmeyi, sana yemek hazırlamayı, seninle sohbet etmeyi, dostlarını ağırlamayı, seninle birlikte uyumayı, yani paylaştığımız ne varsa hepsini bir daha asla okuyamayacağım bir şiiri kelime kelime içime sindirir gibi, soluk soluğa hissederek yaşıyorum... Öyle birikmişsin ki içimde... Seni yaşamakla tüketmem, seni sıradanlaştırmam mümkün değil. İçime çektikçe çoğalıyorsun...

Şimdi varlığım her geçen dakika daha da daralan gizli bir çember örüyor etrafına. Her geçen gün biraz daha uzaklaşıyor, biraz daha kanıksıyorsun beni... O peşini bırakmayan yaralı geçmişin aramıza korku duvarları örüyor.

Hayatını tüm kalbimle kucakladığımı hissettiğim anda ansızın yüzünde beliren o eski kaygıların alıp seni benden çok uzaklara, derinlere, yalnızlık kuyularına sürüklüyor. Yeni isimler, yeni aşk öyküleri, başka yüzler, başka bedenlerle kaçış planları yapıyorsun kendine...

Gece ansızın seni uyandıran, kolunu başımın altından çeken, seni yatağın ucuna kadar götüren, uykunu bölüp ayağa kaldıran ve bana hep o aynı soruyu sorduran bu korkular değil mi...: '' Sevgilim nereye gidiyorsun? ''

* * *

Seni sevmek bir sadakati değil, sadık bir ihaneti sevmektir.

Seni, sana rağmen sevmek! Seni sevmek...

Kaybetmek, her seferinde yeniden başlamak,

Ayrılık çöplüğünde aşk aramaktır seni sevmek.

Seni sevmek, en basit haliyle yalandır, her seferinde yeniden kanılan,

Cevapsız bir soru, sorusuz bir cevap...

Ayrılığı daha ilk dakikadan kabullenmektir, seni sevmek.

Seni sevmek, "olmayacak bir nedeni, gelmeyecek bir gideni" beklemektir.

Seni sevmek, hiçbir norma uymayan bir deliliği sevmektir.

Seni sevmek, sonsuz bir denize dalmak, çıkışı olmayan bir tünele isteyerek girmektir.

Cehennemde yanmaya koşa koşa gitmektir, seni sevmek.

Günahın çekiciliğine kapılmak;Teninin sıcağından vazgeçememektir, seni sevmek.

Şeytanın yap dediğini yapmak ve ateşi güneş sanmaktır, seni sevmek.

Bitmeyen bir filmi sürekli yeni baştan seyretmektir seni sevmek.

Seni sevmek, rüzgara kapılmak, havalanmak, uçmak ve her seferinde binlerce metreden yere çakılmaktır.

Yaralanmış yüzünle, kanlarını temizlerken yine uçmaya çalışmak da, sadece seni severken yapılacak bir deliliktir.

Seni sevmek, hiçbir şeye sahip değilken, dünyalar sana aitmiş gibi mutlu olmaktır.

Seni sevmek, herkesin aklına meydan okumaktır,

Tüm doğruları reddedip, bile bile bir yanlışı seçmektir seni sevmek,

Akılla kalbin bitmeyen kavgasını başlatmaktır.

Seni sevmek, kimselere açıklanamayan, kendine bile anlatılamayan, lanetli bir hastalık gibi saklanan, tuhaf bir hikayedir.

Seni sevmek, bir hikayede hayat bulmaktır.

Seni sevmek, her seferinde yenilmek, yeni yenilgiler için yeniden başlamaktır.

Seni sevmek, dünyanın tüm güzeliklerini hissetmektir.

Ve...

DİNMEYECEK BİR SIZIYLA YAŞAMAYA ALIŞMAKTIR! ÇARESİZ...

* * *

Sevmek; yanındayken bile seni özlemekse eğer...

Sevmek; imkansızca, umutsuzca, beklentisizce hiç bıkmadan seni yüreğinde taşımaksa eğer...

Sevmek; uzaklığın yüreğimi böylesine acıtırken bile, sevginden yakınmamaksa eğer...

Sevmek; seni göremeyen gözlerime, sana dokunamayan ellerime, sana kavuşturmayan yazgıya inat, seni sevmekten vazgeçmemekse eğer...

Sevmek; senin olmadığın, içinde senin bulunmadığın her şeyin anlamsız bulmaksa eğer...

Sevmek; hiç pişmanlık duymamaksa eğer...

SENİ SEVİYORUM!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder