15 Ağustos 2010 Pazar

O Satırlar...

'' ...

Hiçbir şeyi geri almayı bekleme, yaptıkların için takdir edilmeyi bekleme, ne kadar zeki olduğunun keşfedilmesini bekleme ya da aşkının anlaşılmasını... Daireyi tamamla. gururlu, yetersiz ya da kibirli olduğun için değil, sadece artık onun senin yaşamında yeri olmadığı için. Kapıyı kapat, plağı değiştir, evi temzile, tozdan kurtul! Geçmişte olduğun kişiyi bırak ve şu anda kimsen o ol!... ''

'' Eğer bir hikayeyi anlatıyorsan o zaman ondan kurtulamamışsın demektir... ''

* *

'' Sevdiğin birinden ayrılınca '' zamanla acın geçer '' derler ya, o YALAN! Bazen geçmiyor, bir gram bile azalmıyor, ilk gününde nasılsa öyle kalıyor. Kocaman bir delik kalbinin orta yerinde duruyor, sen onunla yaşayıp gidiyorsun.''

* *

" .....

Hep sıkıldım sevelim-sevilelim teranesinden. Sanki o kadar kolaymış gibi, o kadar pürüzsüz, o kadar şipşak oluveren bir şeymiş gibi sevmek.... Öyle değil işte! Birini içine almak, ona orada yer açmak, gövdeyi, hayatı düpedüz yeniden düzenleyen, kesip biçen bir şey...

Hadi bunu becerdin diyelim. Ya o gidince? Onun için onca zahmetle açtığın yerdeki boşluğa kim ne yapacak? Sevelim-sevilelim deyiverenler sanki bunları yaşamayan kişiler gibi... "


" Biriktirdiklerini sürüklerken insan hareket edemeyecek kadar ağırlaşıyor "

* *

En üzgün insan dahi gülümser;

ve sürekli gülen insan bile

Arada bir ağlar ve gözünden yaşlar akar.

Duygular sürekli olamaz.

Onlar hareket eder, bu yüzden de onlar duygulardır.

Birinden diğerine sen sürekli olarak değişirsin.

Şu an üzgünsün, sonraki an mutlusun.

Şimdi öfkelisin, sonraki an şefkatlisin.

Şu an sevgi dolusun, sonraki an nefretle dolusun.

Sabah güzeldi; akşam çirkindir.

Bu böyle sürer... SOHO

* *

Kader hep oynayamayacağı roller yükler insana ve ıslıklar... Alkış sahtekarların...

Ne garip bir oyuncak şu insan!... Yürür, konuşur ve acı çeker... 70 kilodur... Kendisine ve çevresine ait hiçbir şey bilmez... Bir nevi ıstırap makinesi... İplerini başkaları çeker... Hantal ve şapşal bir robot... Neye sevinir bilinmez... Sınırsız olan yalnız hayalleri ve acı kabiliyeti... Etten bir kafes ve aciz içinde çırpınan bir ruh... Vücut araba, akıl arabacı... Ama gözleri bağlı arabacının, arabaya hükmeden atlar... Bu da haklı : Var olmak için yok olmak lazım... Parça bütüne kavuşacak ki, hasret dinsin... Bütün musiki, bütün şiir, bütün aşk, bu bir çuval kemik, bu asi ten, bu aptalca endişeler ne olacak?.. Ne olacağını bilen var mı?.. Kader hep oynayamayacağı roller yükler insana ve ıslıklar... Alkış sahtekarların...

* Kelime leşleriyle dolu bir kafatası, hora tepen mefhumlar, kaypak, insicamsız ve ipliği kopmuş tespih taneleri gibi her biri bir tarafa dağılıveren düşünceler...

* Ölüm!.. Kovaladıkça kaçan, kaçtıkça kovalayan insafsız ihale...

* Fikirler kelebekler gibi, onları hafızaya iğnelemeye kalkınca bir toz yığını haline geliyorlar...

* Hatıralar çabucak biten ve okuna okuna hiçbir cazibesi kalmayan eski bir kitap gibi...

* Görmek tabiata tahakküm etmektir. Dış dünya, ne kadar düşman unsurlarla dolup taşarsa taşsın, zekamızın göz bebeklerimizden boşalan seyyalesiyle ehlileşmeye, mutileşmeye mahkumdur...

* Sesler, ısırgan gibi deriye yapışan, sülük gibi tahammülü sömüren, çekiç gibi kafaya inen sesler...

* Görmeyen insan, bozuk bir ampul gibi manasız, bıraktığınız yerde kalan bir paket, içinde eski hatıralar olduğu için, arada bir karıştırılmaya layık... Çocukken oynadığımız bir taş bebek gibi atmaya kıyamadığımız acayip bir külçe...

* İnanmayanların inanlara sataşmasında, muhakkak bir parça kıskançlık vardır...

* Oyuncak değiştiren çocuk daima daha kötü, daha hantal, daha tehlikeli oyuncaklar peşinde...

* Görmek yaşamaktır, vuslattır görmek. Her bakış, dış dünyaya atılan bir kementtir, bir kucaklayıştır, bir busedir her bakış.

* Devam etmek demek yaratmak demektir. Yalnızca paylaşılmayan acılar bizi yıkabilir...

* Ruhun ölümsüzlüğü bir mitostan ibaret değil...

* Bir kısım insanların düşüncesi etraflarını yansıtan bir aynadır, onlar başkalarının kaydettiklerini bıkmadan tekrarlayan plaklar gibidirler; ruhları yoktur, üstün zekalı hayvanlardan pek az daha mükemmel mekanizmalardır, dünyaları vücutlarıyla sınırlıdır ve vücutlarıyla beraber yok olurlar... Bir kısım insanlarsa kendilerini aşarlar ve kendilerini feda etmesini bilirler, bir fikre, bir davaya adarlar kendilerini, anıta, olaya, kitaba dönüşürler... Ruhları ışık ve sevgi kaynağıdır...

* Neden yalnızlık bizi ürkütüyor? Ürkütüyor, çünkü sonsuzluğun başlangıcı gibi geliyor bize ve sonsuzluğun karşısında kendimizi kolumuz kanadımız kırık ve bomboş hissediyoruz, öldükten sonra da yaşamak için tanıklar istiyoruz...

* Felaketlerimizin üzerinde durmak, dikkatimizi fizik ve manevi yaralarımıza teksif etmek bizi köstebeklerle aynı seviyeye indirir...

* Hürriyet istediği gibi hareket etmesidir insanın, serbest olmasıdır. Hürriyet yetenektir, güçtür, bağımsızlıktır. Hürriyet amaçlarını gerçekleştirmek için hem bir seçim, hem de bir imkandır...

* İnsan tek başına kendisini şekillendiren bir bütün değil... Ve dünya insan zekasının fetihlerine rağmen, el ele tutuşup hep birlikte şarkılar söyleyebileceğimiz bir cennet olmaktan çok uzak... Duvarlar var insanların arasında ve daha uzun zaman da var olacak...

* İnsan kendi varlığını her gün biraz daha az kusursuz bir heykele benzetmek için boşuna gayret harcıyor. İçi bir zafer vehmiyle kabarırken, kaderin iblisçe kahkahası elinden çekicini düşürüveriyor. İradenin kazandığı zaferler kardan bir heykel kadar fani...

* İnsanlık daima daha kötü oyuncaklar peşinde koşan bir çocuk...

* Spinoza’nın bir sözü beni sık sık düşündürür: Havaya fırlatılan taş konuşabilseydi, mutlaka kendi arzusuyla yola çıktığını söylerdi... Fırtınalı bir denizde çalkalanan pusulasız bir gemi, bizden daha hürdür... Riyazet kalesi bir sırça köşk. Hangi limana doğru yöneleceğiz?..

* Tarih, galiplerin yazdığı bir kitap. Zafer, arkasından bıçaklanan masum düşmanların cesetleri üzerine atılan yapma çiçeklerden bir çelenk...

* Uykusuz bir gece, gazetedeki herhangi bir havadis, bir gıda maddesinin bozukluğu, havanın yağmurlu ve sisli oluşu... Düşüncelerimize istikamet veren, bu kadar çeşitli, kontrol altına alınmaları bu derece imkansız saikler...

* Gerçek sanat, birer hayalete benzeyen kaypak ve soyut varlıkların damarlarından kan geçirmek, gözlerine pırıltı, adalelerine sıcaklık ve sertlik vermek...

* Şuurumuzun önünde geçit resmi yapan konularda Hemoros’un cennetindeki hayaletlere benziyor bazen: Önce gülümsüyorlar size, aşinalık gösteriyorlar. Kollarınızı açınca boşluğu kucaklıyorsunuz...

* Kelimeleri sana veriyorum okuyucu. Onlar yanıp sönen birer oyuncak. Boş içleri. Boş mu?. Alev var göğüslerinin içlerinde, barut var, göz yaşı var. Nihayet bütün dünya kelimelerden ibaret. Ama sende ne varsa kelimede de o var. Kelime Narsis’in kendini seyrettiği dere... Çok bakma içine düşersin!...

* Cümle, bir düşüncenin, doğan, büyüyen bir düşüncenin, dalbudak salan bir düşüncenin fotoğrafı...

* Cümle bazen bir çığlıktır, bir şimşek parıltısıdır, yanar söner... Ama her fikir şimşek değildir ki, bocalayışları, arayışları, kendi kendini düzeltişleri, çeşitli tecrübeleri ile bütün bir arayış...

* Kendini bir ırmağın sularını bırakan kayık hangi okyanusa açılacağını bilir mi?..

* Oyun yazılmış. İte kaka çıkarıldığımız sahnede görülmeyen bir suflörün fısıldadığı kelimeleri tekrarlamaya, manalandırmaya çalışıyoruz...

* Değer levhasının her gün yazılıp bozulduğu bir çağda hareketlerimizi, yöneltecek kıstas nerede?..

* Yaşamak öldürmek demek, her adımımızda bir takım canlara kıyıyoruz... Ölmek ve öldürmek...

* Bir öfkenin, bir acının kızgın demiri kalbimize dokunmadıkça ses gelmiyor oradan...

* İsyan vahim, tevekkül güç... Ama isyansız tarih olmaz...

* Meçhul bir dalga umulmadık kıyılara sürüklüyor kayığımızı...

* Hayatın kanunu değişmek... Zaten zindanında yeni pencereler açılmazsa boğulmaz mısın?...

* Ülkeler ne kadar bizimse, kelimeler de o kadar bizimdir...

* Dilin gelişmesinde rol oynayan iki kuvvet : İhtilalci kuvvet, muhafazakar kuvvet...

* Bu memleketin en büyük faciası, en seçkin evlatlarının beynini ve kalbini itlere peşkeş çekmesi. Halledilmesi gereken büyük dava, bu topraklar üzerinde münevverin nefes alabilecek hale gelmesi...

* Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı insanlarım, karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi!..

* Aydın gölgesinden korkuyor. Kafasıyla düşünen adamın tutunabileceği dal yok...

* İnsan bir zincirin son halkası. Yoktan varolmak, kaderini tuğla tuğla abideleştirmek ancak harikulade mesut tesadüfler sayesinde mümkün...

* İnsanlar seçtikleri rolü, sonuna kadar oynamak zorunda...

* Seyisin şövalyeliğe özenmesi felaketle neticeleniyor...

* En acı hatıralar kelimeleşince nasıl bayağılaşıyor...

* Tabiat yaratmak için yıkmak zorunda. Fırtınalar, zelzeleler, seller. Yaşamak öldürmektir. Ya kendini öldüreceksin, ya başkalarını. Dördüncü kişinin hayatını kurtarabilmek için üç kişiyi öldürebilmek. ‘That is the question’ Ya kendine kıyacaksın, ya başkalarına. Başkalarına kıymak da, kendine kıymak değil mi?... Başkaları kim? Bizden birer parça. Her tanıdığımız, varlığımızın bir zeyli. Her ölenle bir parça ben de ölürüm... Her ölüm bir ‘emputation’

* Hür olmak. Kendi kendinin ileti olmak; mevcudum çünkü öyle istiyorum diyebilmek, kendi kendinin başlangıcı olmak...

* Kahramanlar, rüyalarımızı yaşadıkları ölçüde enterasandırlar...

* Düşen tutunacağı dalları seçmez...

* Dalga, şuurun derinliklerinden yükseliyormuş demek... Satıhtaymış. Sert ama sığda. Varlıktan ademe yuvarlanışta, ellerinin ihtiyaçla uzandığı dallardan biri daha kırılmış ne çıkar?.. Gölgeleri dal diye kucaklamaya kalkışmanın akibeti... Gölge... İnsanlar birer gölge, konuşan, gülen, inleyen ve eriyen birer gölge... Toprak nasıl emerse suları, zaman da bu gölgeleri öyle yutuyor...

* Neden en küçük fırtına bu gemiyi dümensiz bırakıyor?.. Bu bocalayışların hepsi de soyumuza has bir alın yazısı mı?.. Yoksa... Bu ‘yoksa’ öldürüyor... Sürü ile acı çekmek, acı çekmemek gibi bir şey... Sürünün terk ettiği hasta bir koyun olmak güç...

* İnsanların en terbiyesizi, insanlığın en büyük terbiyecisi olmuş...

* Sanatın vazifesi faniyi edebileştirmek, tabiattaki korkunç tahrip dehasıyla göğüs göğüse mücadele etmek değil mi?..

* Her acı ne kadar ferdi, ne derece alelade olursa olsun, insanlığın uçsuz bucaksız orkestrasında bir ahenk unsurudur...

* Edebileşmek uçurumların da hakkı...

* Her sanatın amacı bir fetihtir, bir inşadır...

* Dünyanın bütün tımarhaneleri bizim entelijansiyanın kafatası yanında birer aklıselim mihrakı.

* Bir ideal için ipe çekilmek; ölümlerin en güzeli...

* Nihayet nasıl ve niçin doğduğuna bir türlü akıl erdiremediğimiz insanoğlu, faydasız canlılarla ezilen kainatta açlıktan ölmemek için kendi kendini tahrip eden ve üniversel hezeyana akıl erdirebilen garip mahluk. Boşluklarla imkanlarla dolu bir mültiver...

* Demek aklın sesi rüzgarın uğultusundan daha manasız... Kılavuzların çığlıkları, çılgın kahkahalar arasında boğulmuş asırlardır... Kadeh şakırtıları, halhaller ve heyheyler ve kuyuya doğru ilerleyen kafile... Kör kuyuya...

* Aileyi yönlendiren biyolojik faktörler değil, kültürel faktörlerdir...

* Hayat çoğu defa kılıçla başlayan, satırla biten rengarenk bir rüyaydı...

* Düşüncenin malzemesi dildir...

* Cümleler çok defa düşünce bayırını güçlükle tırmanıyor...

* Kartallar uçmadan önce ücra kayalıklarda talim yaparmış...

* Söz zehirli bir kama. Ama kelimeleri gönülde açtığı yarayı ancak kelimeler iyileştirebilir...

* Belki öldürdüğün her canlıda ölen kendinsin... Ama bunu ne zaman kavrayacak insan.
''Ya örs olacaksın, ya çekiç '' diyor Geothe. Çekiç de çelikten, örs de çelikten. Örsle çekiç kardeş. Ne kardeşi? Aynı varlık, tek varlık. Hakikat bu mu?. Ezilmek istemiyorsan ez mi hakikat?...

* *

İçten bir gülümseme, ''kendimi ve sizleri seviyorum'' demektir.

İçten bir gülümseme, ''ben mutluyum ve sizin de mutlu olmanızı istiyorum'' demektir.

İçten bir gülümseme, ''sağlıklı bir ruha ve bedene sahibim'' demektir.

İçten bir gülümseme, verilebilecek en ucuz fakat en değerli armağandır.

İçten bir gülümseme, ona hasret kalanların ilacıdır.

İçten bir gülümseme, gönüller arasına sevgiden inşa edilmiş köprüdür.

İçten bir gülümseme, insanın ruhunda açan çiçeklerin evrene sunulmasıdır.

İçten bir gülümseme, içimde karanlığa yer yok demektir.

İçten bir gülümseme, anı yaşayarak aydınlanmaktır.

İçten bir gülümseme, paranın satın alamayacağı kadar büyük bir güce sahip olmaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder